Ekonomi Bölümü Koleksiyonu
Permanent URI for this collectionhttps://gcris.khas.edu.tr/handle/20.500.12469/57
Browse
Browsing Ekonomi Bölümü Koleksiyonu by Language "tr"
Now showing 1 - 6 of 6
- Results Per Page
- Sort Options
Article Citation Count: 02000’li Yıllarda Yapısal Dönüşüm ve Emeğin Durumu(DİSK Birleşik Metal-İş, 2019) Orhangazi, ÖzgürTürkiye ekonomisi 2000’li yıllarda büyük bir yapısal dönüşüm yaşamış ve tarımın milli gelir ve istihdam içerisindeki payı hızlı bir biçimde düşmüştür. Bu süreçte proleterleşme artmış ve Türkiye giderek daha fazla bir ‘ücretliler toplumu’ haline gelmiştir. Ne var ki ekonominin ve özellikle sanayi sektörünün istihdam yaratma kapasitesi görece düşük kalmıştır. Bunun sonucu yüksek işsizlik oranları ve düşük işgücüne katılma oranları olarak karşımıza çıkmaktadır. Dış sermaye girişlerine bağımlı, borç artışına dayanan, inşaat odaklı bir büyüme modelinin hakim olduğu ve uygun istihdam ve sanayi politikalarının geliştiril(e)mediği bu dönemde istihdam ağırlıklı olarak üretkenliği düşük hizmetler sektöründe yoğunlaşmıştır. İşgücü piyasalarının temel özellikleri olarak işsizlik oranlarının yüksek olması, yedek işgücü ordusunun genişliği ile sendikalaşma ve toplu iş sözleşmesi oranlarının oldukça düşük olması öne çıkmıştır. Aynı zamanda işgücü piyasaları giderek güvencesizleştirilerek taşeronlaşma ve esnek istihdam biçimleri yaygınlaştırılmaya çalışmıştır. Bu dönemde yine de reel ücretlerde belirli bir yükselme gözlemlense de bu, verimlik artışının ve dolayısıyla GSYH artışının gerisinde kalmıştır.Other Citation Count: 1Bankaların operasyonel risk yönetimi olgunluk seviyelerinin oryos endeksi ile ölçülmesi ve Basel II kriterlerine göre sermaye yeterlilik oranının hesaplanmasında bir değişken olarak kullanılması(Marmara Üniversitesi, Sos. Bil. Enst., 2012) Aykın, HasanBu çalışmada, finansal kurumlarca önemi son yıllarda daha iyi anlaşılan ve gittikçe daha da artan operasyonel riskin yönetimi ele alınmış olup, sayısallaştırılması diğer riskler gibi kolay olmayan bu riskler için olgunluk modeli kullanılarak bankalar için “Operasyonel Risk Yönetimi Olgunluk Seviyesi” (ORYOS) endeksi hesaplanmıştır. Çalışmanın amacı iki noktada toplanmaktadır; bunlardan ilki, hesaplanan bu endeksle bankaların hem kendi hem de sektördeki seviyelerini daha iyi görebilmeleri, eksik noktalarını tespit edip kendilerine hedefler belirleyebilmeleridir. İkinci amaç ise bu endekse bağlı olarak belirlenecek “ORYOS Sermaye Yükümlülük Çarpanı” ile bankaların sermaye yeterlilik standart oranının hesabında bir düzeltme katsayısı olarak bankanın operasyonel risk yönetimi olgunluk seviyesinin dikkate alınmasını sağlayarak temel gösterge, standart yaklaşım ve alternatif standart yaklaşım kullanılarak yapılan sermaye yeterlilik hesabında daha gerçekçi bir ölçüm ortaya koymaktır.Article Citation Count: 3İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ SÜRECİNDE EKONOMİDEKİ YENİ KAVRAMLAR VE YAKLAŞIMLAR(Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017) Ucal, Meltem Şengün; An, Nazan; Kurnaz, Leventİklim değişikliği günümüzde tüm dünya üzerinde etkili olmakla birlikte özellikle gelişmekte olan ülkelerde bölgesel bazda daha önemli etkilere sahip, gelecekte de ekosistem hizmetleri aracılığıyla insanlığı ciddi şekilde tehdit etme potansiyeli bulunan küresel bir sorundur. İklim değişikliğine büyük ölçüde insan aktivitelerinin yol açtığı düşünüldüğünde, iklim değişikliğinde ekonomik aktivitelerin rolünün tartışılmaz olduğu açıktır. Küresel nüfus artışına bağlı olarak ekonomik aktivitelerde de artış yaşanacağı ifade edilmektedir. Özellikle büyüme odaklı ekonomilerde ekonomik büyümenin sağlanması yönünde gerçekleştirilen ve nüfus artışıyla birlikte daha da artacağı düşünülen ekonomik aktivitelere bağlı fosil yakıt tüketimi ve arazi kullanımı değişikliği sonucu atmosferdeki sera gazı konsantrasyonu artmaktadır ve gelecek birkaç on yılda çok daha artması beklenmektedir. Ekonomik büyümenin istikrarlı bir şekilde devam ettirilebilmesi paralelinde doğal kaynakların sürdürülebilirliğinin sağlanması da büyük önem taşımaktadır. Ekonomik büyümenin hız kesmeden devam edeceğini varsaydığımızda çevresel sınırlamaların varlığını da dikkate almamız ve kaynakları sürdürülebilir hale getirmemiz gerekmektedir. Sürdürülebilir bir kaynak kullanımı da ancak kaynak kullanımının ekonomik büyümeden ayrıklaştırılması yoluyla mümkün görünmektedir ve bu kavram küresel kaynak akışı paralelinde dikkat edilmesi gereken bir kavram olarak ortaya çıkmaktadır. Çalışmamız bu temel üzerine kurulmuştur. Makale, ayrıklaştırmanın önemini vurgulamakta ve ayrıklaştırmayı her yönüyle ele almaktadır. Ayrıklaştırmanın nasıl ölçüldüğü ve ayrıklaştırma sürecinin nasıl izlenmesi gerektiği incelenerek, ayrıklaştırma açısından gelişmiş ülke ve gelişmekte olan ülke farklılıkları ve iklim değişikliği kapsamında ayrıklaştırma süreci değerlendirilmiştir.Article Citation Count: 0Kalkınma, kapitalizmin mantığı ve eşit olmayan gelişme(İ.Ü. İktisat Fakültesi Mezunları Cemiyeti, 2011) Orhangazi, ÖzgürKapitalizm, ortaya çıkışından bu yana dünya üzerinde eşit olmayan bir gelişme üretmiştir. İlk başlarda, kapitalizmin ortaya çıktığı bölgeler ve bunların uzantılarıyla dünyanın geri kalanı arasında kurulan ilişkilerin yarattığı eşit olmayan gelişme dinamikleri, sistemin mantığı tarafından sürekli yeniden üretilmektedir. Dünyanın belirli yerlerinde ortaya çıkan iktisadi gelişme, çoğu zaman başka bölgelerde ‘azgelişme’ yaratmaktadır. Gerek 1980 öncesinin devletçi kalkınma politikaları gerekse daha sonra devreye sokulan neoliberal politikalar, ‘azgelişmiş’ ülkelerin ‘gelişmiş’ ülkeler seviyesine ulaşmasını sağlayamamıştır. Gerçek anlamda bir kalkınmadan söz edebilmek için bu piyasacı/devletçi kalkınma ikileminden koparak yeni bir paradigmanın arayışı içerisine girilmesi ve hem iktisadi hem de insani kalkınmanın sermayenin ihtiyaç ve kararlarının insafına bırakılmaması gerekmektedir.Article Citation Count: 1TÜRK İMALAT SANAYİ SERMAYE STOKU TAHMİNİ ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA: 2003-2015(Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017) Tunçsiper, Bedriye; Gazel, Tuğçe UygurtürkEn temel üretim girdilerinden biri olarak sermaye, üretimin analizi ve değerlendirilmesi çalışmalarında kritik bir role sahiptir. Diğer girdilerden farklı olarak üretime azalan oranlarda da olsa katkısı bir dönemden fazla olan sermaye girdisinin; bu doğrultuda doğru hesaplanması iktisadi faaliyet kollarının özellikle verimlilik analizi çalışmaları için önemli bir gerekliliktir. Bu araştırmanın amacı Türk imalat sanayi alt sektörlerinde (NACE 2’li kodda) güncel veri seti kullanarak sermaye birikim verisinin oluşturulmasıdır. Çalışmada sermaye stoku (birikimi) hesaplamada genel olarak başvurulan yöntem olan Aralıksız Envanter Yöntemi (AEY)’e başvurulmuştur. 2003-2015 yılları arasında sermaye stok girdisi oluşturulan imalat sanayi alt sektörlerinin her biri için yıllara göre toplam sermaye stoku içindeki değişim oranları ve sıralamaları sunulmuşturArticle Citation Count: 0"Türkiye Ekonomisinin Yapısal Sorunları, Finansal Kırılganlıklar ve Kriz Dinamikleri"(Mülkiyeliler Birliği Genel Merkezi, 2019) Orhangazi, ÖzgürTürkiye ekonomisi 2018 ortalarında bir döviz krizi ile karşı karşıya kalmış, ekonomi yavaşlamaya, enflasyon hızla artmaya ve borç ödemelerinde yaşanan sorunlar yoğunlaşmaya başlamıştır. Bu makalede, yaşanan bu gelişmelerin, 2000’li yıllarda Türkiye ekonomisine hâkim olan dış sermaye girişlerine bağımlı, borç artışına dayanan, inşaat odaklı büyüme modelinin yapısal bir krizi olduğu öne sürülecek, Türkiye ekonomisinin dış sermaye girişlerine bağımlı yapısı tartışıldıktan sonra, borç artışı ve inşaat odaklı büyüme tercihleri incelenecektir. 2000’li yıllar boyunca dış sermaye girişlerinde yaşanan artışla birlikte ekonominin ani duruş veya çıkışlara karşı kırılganlığını daha da artmıştır. Özel sektörün toplam dış borcundaki artış, hem bankacılık sektörünü hem de finansal olmayan işletmeleri döviz kurlarındaki oynamalara karşı kırılgan hale getirirken yurtiçi borçluluk oranlarındaki artış da ekonomik büyümenin faiz oranları ve kredi genişlemesindeki değişimlere oldukça duyarlı olmasına yol açmıştır. Türk lirasının reel olarak uzun süre değerli seyretmesi, üretimde ithal ara malı kullanımını arttırarak 2000’li yıllarda büyümenin yüksek cari açıklarla birlikte gerçekleşmesine neden olmuştur. Dolayısıyla dış sermaye girişlerine bağımlı, borç artışına dayanan, inşaat odaklı büyüme modeli iç ve dış şartlar olumlu olduğunda ekonomik büyüme yaratırken zaman içerisinde ekonomideki kırılganlıkları arttırmış ve ekonomik istikrarsızlığa zemin hazırlamıştır. Bu şartlar altında ortaya çıkan döviz ve borç krizi sonrası ekonominin seyrinin ana belirleyicisi küresel likidite şartlarındaki gelişmeler olacaktır.