TR-Dizin İndeksli Yayınlar Koleksiyonu
Permanent URI for this collectionhttps://gcris.khas.edu.tr/handle/20.500.12469/4467
Browse
Browsing TR-Dizin İndeksli Yayınlar Koleksiyonu by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 641
- Results Per Page
- Sort Options
Article Citation Count: 0Diltiazemin internal torasik arter kan akımı üzerine etkisi(1996) Akpinar, Belhhan; Çetin, Gürkan; Bayındır, Osman; Cakali, Emine; Pekcan, Ülkü; Sönmez, BingürBir kalsiyum antagonist! olan diltiazemin koroner arter cerrahisinde internal torasik arter (İTA) akımı üzerindeki etkisini incelemek üzere 60 olgu üzerinde yapılan çalışmada, 30 olguya peroperatif 0.1 mg/kg/saat - 0.3 mg /kg / saat arasında değişen dozlarda diltiazem perfüzyonu başlandı ve 24 saat devam edildi (Grup 1). Diğer 30 olguya (Grup 2) diltiazem verilmedi. Yapılan ölçümlerde İTA kan akımı Grup Vde 110 ± 5 ml/dk, Grup 2'de 70 ± 7 mi/ dk bulundu (p < 0.05). Grup 2'deki olgulara İTA içine papaverin enjekte edildikten sonra yapılan ölçümlerde İTA kan akımı 120 ± 5 mi olarak ölçüldü. Elde edilen gözlem, peroperatif başlanan diltiazem perfüzyonunun İTA kan akımını önemli ölçüde artırdığı şeklindedir.Technical Report Citation Count: 0Ekmek mayası (saccharomyces cerevisiae) yardımı ile L-3,4- dihitroksifenil alanin (L-dopa) için yeni bir sentez yöntemi(TUBITAK Scientific & Technical Research Council Turkey, 1997) Yelekçi, Kemal; Hamamcı, Haluk; Kahraman, M. Vezir; Karataş, SevimEkmek mayası (saccharomyces cerevisiae) kolay ve ucuz bulunan bir reaktif olmasına karşın, organik kimyada yaptığı tepkimeler hem ilginç hem de diğer sentez yöntemleri ile yapılması ya imkansız ya da çok zordur. Bu amaçla klasik organik sentez yöntemleri ve maya kullanılarak daha önce sentezi bu yolla denenmeyen, anti parkinson ilacı L-3,4-Dihidroksifenilalanin'in sentezine yönelik ikisi orjinal dört önemli substurat hazırlanacak ve bu substratlar üzerinde bulunan karbon karbon çift bağı ekmek mayası ile stereospesifık olarak indirgenmeye çalışılacaktır.Article Citation Count: 1Sağlıklı gönüllülerde geri dönüşlü MAO inhibitörü moklobemidin dikkat öncesi süreçler ve işitsel duysal belleğe etkileri(1999) Ermutlu, Numan; Demiralp, Tamer; Üresin, YağızSekiz sağlıklı gönüllü üzerinde geri dönüşlü monoamin oksidaz inhibitörü moklobemidin, dikkat öncesi beyin süreçleri ve işitsel belleği yansıtan olaya ilişkin potansiyel bileşeni olan mismatch negatifliği (mismatch negativity, MMN) üzerine akut etkileri araştırıldı. Yöntem: İki ayrı edilgen oddbal düzeneğinde, bir saniye uyaranlar arası sürelerde (UAS), kısa (50 ms) ve uzun (500 ms) süreli işitsel uyaranlara karşı olaya ilişkin potansiyeller kaydedildi. Deneklerden kendi seçtikleri bir kitabı okumaları ve seslere dikkat etmemeleri istendi. Mismatch negatifliği, aykırı (deviyant) uyaranlara karşı ortaya çıkan yanıtlardan standart uyaranlara karşı gelişen yanıtlar çıkartılarak elde edildi. Uzun ve kısa işitsel uyaranların her ikisine karşı uyarılmış potansiyel kayıtları biri kontrol koşulu diğeri tek doz (150 mg) moklobemid alımından iki saat sonra olmak üzere iki ayrı oturumda alındı. Bulgular: Kontrol koşulunda kısa süreli uyaranlara karşı oluşan mismatch negatifliği ortalama genlikleri uzun uyaranlarla elde edilen mismatch negatifliği genliklerinden anlamlı olarak yüksekti. Moklobemid alımından sonra uzun süreli işitsel uyaranlara karşı oluşan mismatch negatifliği ortalama genlikleri anlamlı olarak artarken, kısa süreli uyaranlara karşı oluşan mismatch negatifliği ortalama genlikleri arasında fark bulunamadı. Sonuç: Yüksek uyaran yoğunluklu koşulda moklobemid dikkat öncesi süreçlerin ve işitsel belleğin etkinliğini artırmaktadır. Artmış noradrenalin etkinlik, muhtemelen sinyal/gürültü oranını ve işitsel sinirlerin toparlanma süresini hızlandırarak bu etkiden sorumlu olabilir.Article Citation Count: 0Aortanın ileri derecede aterosklerozunda koroner arter cerrahisi(1999) Akpınar, Belhhan; Güden, Mustafa; Polat, Bülent; Sağbaş, Ertan; Sanisoğlu, İlhan; Sönmez, Bingür; Demiroğlu, CemşidAçık kalp cerrahisinde tekniklerin ilerlemesine rağmen nörolojik komplikasyonların görülme sıklığı azalmamıştır ve inme (stroke) morbidite ve mortaliteyi önemli ölçüde artırmaktadır. Bu yazıda çıkan aortada ileri derecede kalsifikasyon bulunan vakalarda hipotermik fibrilasyon tekniği kullanılarak aortaya dokunulmadan ve kross klemp konulmadan yapılan koroner by-pass ameliyatları anlatıldı. 2 yıl içinde aortada ileri derecede kalsifikasyon bulunan 23 olguda bu teknik kullanıldı. Yaş ortalaması 65 + 3 yıl idi. Kardiopulmoner bypass için femoral arter ve sağ atrium kullanıldı. Tüm hastalar 26-28 ºC'de ventriküler fibrilasyon ile ameliyat edildi ve internal torasik arterler ve gastroepiploik arter ve bu greftlerin kombinasyonu kullanıldı. Aortaya klemp uygulanmadı ve proksimal anastomoz yapılmadı. 30 günlük ölüm oranı 0 idi. Hiçbir olguda nörolojik komplikasyon, alt ekstremite iskemisi ve hemodinamik problem gözlenmedi. Sadece 1 olgu kanama nedeniyle tekrar ameliyata alındı ve eksik revaskülarizasyon yapılan 1 vakada peroperatif miyokard enfarktüsü görüldü, fakat hemodinamik olarak bir problem olmadı. Bu teknik iyi miyokard korunması sağladığı, uygun revaskülarizasyonu engellemediği ve emboliye bağlı nörolojik komplikasyonları önemli ölçüde engellediği için tercih edilebilir.Article Citation Count: 1Malign plevral sıvıların tanısında CYFRA 21-1, CA 19-9, CA-125 ve mutant p53 düzeylerinin değeri(2000) Sevinç, Can; İşlekel, Hüray; Akkoçlu, Atila; Yenice, Sedef; Kılınç, Oğuz; İtil, Oya; Uçan, Eyüp Sabri; Çırmın, Arif; Altın, RemziPlevral sıvıların ayırıcı tanısında tümör belirleyicilerinin rolü henüz tam olarak tanımlanamamıştır. Bu çalışmada malign plevral sıvı tanısına katkılarını araştırmak amacıyla sitokeratin 19 fragmanı olan CYFRA 21-1, CA 19-9, CA-125 ve tümör baskılayıcı genlerden p53'ün mutant form ürünü düzeyleri malign plevral sıvılarda (n=20) kantitatif olarak ölçüldü. Bu değerler benign plevral sıvılardaki düzeyler (n=10) ile karşılaştırıldı. CYFRA 21-1 konsantrasyonları katı-faz sandviç immunoradyometrik ölçüm yöntemi ile ölçülürken, diğer parametreler ELISA yöntemi ile belirlendi. CYFRA 21-1, CA-125 ve CA 19-9'un plevral sıvı düzeyleri malign sıvılarda benign sıvılara göre istatistiksel olarak anlamlı biçimde yüksek bulundu. Mutant p53'ün ortalama düzeyi açısından iki grup arasında istatistiksel farklılık saptanamazken, plevral sıvılarda ölçülebilecek düzeyde mutant p53 düzeyi esas alındığında, malign sıvıların %65'inde, benign sıvıların ise %30'unda mutant p53 varlığı belirlendi. En yüksek tanısal duyarlılığa CYFRA 21-1 ve CA 19-9 (%100), özgüllüğe CA 19-9 (% 80), pozitif öngörü değerine CA 19-9 (%90), negatif öngörü değerine CYFRA 21-1 ve CA 19-9 (%100), toplam tanısal doğruluğa ise CA 19-9 (%93) ile ulaşıldığı saptandı. Sonuç olarak, malign ve benign plevral sıvıların ayırt edilmesinde CYFRA 21-1 ve CA 19-9 düzeylerinin ölçülmesinin geleneksel tanı yöntemleri ile birlikte kullanıldığında yararlı olabileceğini düşünmekteyiz.Article Citation Count: 0Arteriovenöz fistüllerin erken dönem açıklığının venöz sistem basıncının ölçümü ile tayini (Arteriovenöz fistülün arteryel ve venöz sistem basınçlarının analizi)(2000) Korkut, Ali Kubilay; Haberal, Cevahir; Özcan, Vural; Hökenek, Faruk; Alpagut, Ufuk; Tireli, Emin; Kargı, Aydın; Onursal, ErtanKronik böbrek yetersizliğindeki hastalara açılan arteriovenöz şantların erken dönem açıklık oranları birçok faktörden etkilenir. Bu faktörlerin biri de venöz sistemdeki darlık ve tıkanıklıklardır. Bu çalışmanın amacı venöz sistem darlıklarının arteriovenöz fistüllere olan etkisini venöz sistem basıncını ölçerek ortaya koymaktır. İ.Ü İstanbul Tıp Fakültesi Göğüs, Kalp ve Damar Cerrahisi ABD'nda 1997 yılında yapılan 410 arteriovenöz fistülden yaş, cinsiyet ve primer böbrek hastalığı farklılıklarını gözetmeksizin rastgele seçilmiş 15 hastada fistül yapıldıktan sonra peroperatuar venöz sistem basıncı ölçülmüştür. Bu fistüllerin 11 tanesi snuff-box, 3 tanesi brescio-simino, 1 tanesi de brakial konumda yapılmıştır. Tril alınan 10 hastada ortalama sistolik venöz basınç 35.8 mmHg olup, ortalama sistolo-diastolik basınç farkı 3.4 mmHg'dır. Tril olmayan 5 hastada ise ortalama venöz basınç 51.3 mmHg olup, sistolodiastolik basınç farkı 42 mmHg'ya yükselmiştir. Venöz sistemde tıkanıklık olan bir hastanın arteriovenöz fistül sonrası ölçülen venöz basınç değeri, venöz tıkanıklığı olmayan bir hastaya göre anlamlı olarak yüksektir. Arteriovenöz fistülün erken dönem patensini etkileyen venöz sistem patolojilerinden şüphe edildiğinde fistül açtıktan sonra venöz sistemde bakılacak sistolik basınç ve sistolodiastolik basınç farkı fistülün erken dönem açıklılığını gösteren bir kriterdir.Article Citation Count: 0Adölesan idiyopatik skolyozun anterior enstrümantasyon ile tedavisi ve erken sonuçlar(Türk Ortopedi ve Travmatoloji Derneği, 2001) Göğüş, Abdullah; Akman, Şenol; Talu, Ufuk; Şar, Cüneyt; Hamzaoğlu, AzmiAmaç: Üçüncü kuşak anterior vida;tek çubuk sistemleri ve intervertebral titanyum mesh kullanılarak tedavi edilen adölesan idiopatik skolyozlu olgularda erken dönem tedavi sonuçları değerlendirildi. Çalışma planı: Adölesan idiopatik skolyozlu 17 hasta (15 kadın, 2 erkek; ort. Yaş 14.9:dağılım 11-20) değerlendirildi. Eğrilikler dört olguda King tip I, altı olguda tip II, iki olguda tip III, iki olguda tip IV ve üç olguda lomber olarak sınıflandırıldı. Lomber olgularda tüm seviyelerde, torakal olgularda ise enstrümantasyonun kranial ve kaudal sınırlarında intervertebral titanyum mesh$ler kullanıldı. Tüm olgular ameliyat sonrası 3-6 ay süreyle torakolumbosakral ortez içinde immobilize edildi. Hastaların ameliyat öncesi, ameliyat sonrası ve takiplerinde iki yönlü orthoröntgenografileri değerlendirildi. Ortalama takip süresi 28 ay (dağılım 18-41 ay) idi. Sonuçlar: Koronal eğrilik derecesi ortalamaları ameliyat öncesinde 51, ameliyat sonrasında 8.6 bulundu. Koreksiyon oranı ortalaması %83.9 idi. Ameliyat sonrası sagital açı değerleri ortalaması torakal kifoz için 27.5, lomberlordoz için 37.6 bulundu. Sekonder eğriliklerin hiçbirinde dekompensasyon gelişmedi. Posterior enstrümantasyon ile karşılaştırıldığında ortalama 0.93 seviye füzyondan tasarruf edildi. Torakolomber geçiş bölgesi kifozu saptanmadı. Bir torasik olguda vida sıyırması nedeniyle, erken dönemde posterior enstrümentasyon ile revizyon uygulandı. Takiplerde psödoartroz, implant yetersizliği ve koreksiyon kaybı gibi problemlerle karşılaşılmadı, Çıkarımlar: Sonuçlarımız üçüncü kuşak anterior tek çubuk enstrümentasyon ve intervertebral titanyum mesh'lerin adölesan idiopatik skolyozun cerrahi tedavisinde posterior enstrümentasyona iyi bir alternatif olduğunu gösterdi.Other Citation Count: 0Obstrüktif uyku apne sendromu'unda NCPAP tedavisine uyuma görsel ağırlıklı eğitimin katkısı(2001) Öztürk, Levent; Pelin, Zerrin; Özgür, Canip; Kaynak, HakanObstrüktif uyku apne sendromu tedavisinde cerrahi tedavi ile birlikte en sık kullanılan yöntem sürekli pozitif havayolu basıncı (Continuous Positive Airway Pressure: CPAP) ile yapılan tedavidir. CPAP cihazının tedavi seçeneği olarak hasta tarafından kabul edilmesi, gündüz aşırı uyku hali, hastalığın şiddeti, daha önce geçirilmiş cerrahi operasyon gibi birçok farklı nedene bağlıdır. Çalışmamızda, tedavinin kabulünü arttırmak açısından görsel ağırlıklı eğitimin etkileri 196 hasta üzerinde araştırıldı. Hastalar iki gruba ayrılarak bir gruba (n=84) standart muayene ve tetkik yöntemleri uygulandı; diğer gruba ise (n=112), ilk gruptan farklı olarak video film desteği ile birlikte OSAS hastalığı ve sonuçları hakkında görsel ağırlıklı bir eğitim de verildi. Eğitim alan hasta grubunda CPAP tedavisini kabul etme oranının (%93), eğitim almayan hasta grubuna göre (%82) anlamlı derecede yüksek olduğu (p<0,05) gözlendi.Article Citation Count: 0Koroner cerrahisinde tek klemp tekniğinin nörolojik ve kardiyak sonuçlar üzerine etkisi(2001) Güden, Mustafa; Sağbaş, Ertan; Sanisoğlu, İlhan; Akpınar, Belhhan; Yılmaz, OğuzAmaç: Koroner bypass cerrahisi sırasında tek ve çift klemp tekniklerinin kardiyak ve nörolojik sonuçları retrospektif olarak araştırıldı. Materyal ve Metod: 680 olguda (Grup 1) distal ve proksimal anastomozlar aortada kros klemp kaldırılmadan (tek klemp) tamamlandı. 820 olguda ise konvansiyonel yan klemp tekniği (çift klemp) kullanıldı ve distal anastomozlar tamamlandıktan sonra kros klemp kaldırılarak proksimal anastomozlar için yan klemp yerleştirildi (Grup 2). Acil girişimler çalışma dışı bırakıldı. Bulgular: Gruplar arasında yaş, cins, greftlenen damar sayısı ve sol ventrikül fonksiyonları açısından fark yoktu (p = 0.18). Ancak Grup 1'de komorbid faktörler (reoperasyon, kronik obstruktif akciğer hastalığı, aterosklerotik aorta, karotis arter hastalığı ve geçirilmiş serebral hadise daha fazla idi (p = 0.05). Her iki grupta da miyokard koruması antegrad-retrograd izotermik kan kardiyoplejisiyle sağlandı. Grup 1'de ortalama anastomoz sayısı 2.9 ± 0.7, Grup 2'de 3.0 ± 0.7 idi (p = 0.2). Her iki grup arasında iskemik süre açısından anlamlı fark saptanmazken, Grup 1'de kardiyopulmoner bypass (KPB) zamanı ve iskemi sonrası KPB'den çıkma süresi Grup 2'ye göre daha kısa bulundu (p = 0.03). KPB sonrası inotrop ihtiyacı yönünden iki grup arasında anlamlı fark yoktu. Postoperatif CPK değerleri Grup 1'de daha yüksek bulundu. Ancak CPK-MB değerleri ve peroperatif miyokard infarktüsü oranları arasında anlamlı fark bulunmadı. Grup 1'de 5 (%0.9), Grup 2'de 8 (%1) olgu erken dönemde kaybedildi. Grup 1'de 5, Grup 2'de ise 18 olguda majör nörolojik hasar gelişti (p = 0.018) ve Grup 2'de olgulardan dördü nörolojik komplikasyon nedeniyle kaybedildi. Sonuç: Tek klemp tekniği aortada embolizasyonu en aza indirme ve nörolojik komplikasyonların azaltılması, klempin kaldırılmasından sonra tam revaskülarizasyon sağlamak ve dolayısıyla iskemik süreyi kısaltmak gibi sebeplerle tercih edilebilir. Sonuçlarımız yöntemin miyokard koruma yönünden belirgin bir avantajını gösterememiş, ancak nörolojik komplikasyonlar ve mortalite tek klemp tekniği uygulanan grupta anlamlı olarak az bulunmuşturArticle Citation Count: 0Kalça kırıklı-çıkığı (Pipkin tip-IV) ile beraber görülen travmatik aort kapak rüptürü "Olgu sunumu"(2001) Göğüş, Abdullah; Akpınar, Sercan; Ünal, Mehmet; Sönmez, Bingür; Hamzaoğlu, Azmi[Abstract Not Available]Other Citation Count: 0Gonartrozlu olgularda artroskopik debridman ile birlikte intraartiküler sodyum hyaluronat uygulamalarımız ve sonuçlarımız(Türk Ortopedi ve Travmatoloji Derneği, 2001) Akman, Şenol; Şen, Cengiz; Göğüş, Abdullah; Demirhan, Mehmet; Kılıçoğlu, ÖnderAmaç: Diz eklemi dejeneratif değişikliklerinde artroskopik debridman sonrasi eklem içi sodyum hyaluronat uygulamasının klinik sonuçlarını değerlendirmek. Çalışma planı: Artroskopik incelemede medial femoralkondilde kondral patoloji saptanan 57 hastanın 57 dizindeartroskopik debridman uygulandı. Hastaların 19'u erkek, 38'i kadındı (ort. Yaş 56; dağılım 31-75). Outerbridge sıniflamasma göre 26 dizde 1-2. derece (grup A), 31 dizde 3-4. derece (grup B) kondral lezyon saptandı. Debridmanla birlikte parsiyel menisektpmi ve plika eksizyonu uygulanan olgular çalişmaya alınmadı. Hastaların tümüne artroskopik debridman sonrasi birer hafta aralıklarla toplam üç kez eklem içi sodyum hyaluronat enjeksiyonu yapıldı. Ameliyat sonrasi değerlendirme Lysholm skorlamasma göre altıncı ve 22. aylarda yapıldı. Sonuçlar: Altıncı ayda Lysholm skoru ortalamasında grup A'da 41.5 puan, grup B'de 29.8 puan artış saptandı. Altıncı aydaki skorlara göre çok iyi ve iyi sonuçların oranı grup A' da %84.6, grup B'de %38.7 bulundu. Yirmi ikinci ayda grup A'da skorda 7 puan düşüş, grup B'de 8 puan düşüş saptandı. Çok iyi ve iyi sonuçların oranı grup A'da %69.2, grup B'de %22.5 bulundu. Çıkarımlar: Artroskopik debridman sonrasi eklem içi sodyum hyaluronat enjeksiyonunun ilk altı aylık dönemde ağrı ve fonksiyon açisindan etkili olduğu, ancak bu etkinin uzun süre devam etmediği görüldü.Article Citation Count: 0Açık kalp cerrahisi sonrası vertebral osteomiyelit mediastinitin önemli bir komplikasyonu(2001) Güden, Mustafa; Akpınar, Belhan; Sağbaş, Ertan; Sanisoğlu, İlhan; Şirvancı, Mustafa; Bayramoğlu, Zehra; Çaynak, Barış; Yüksel, Alper[Abstract Not Available]Other Citation Count: 0Sıçan tibia diafiz kırıklarında kalsiyum sülfatın kırık iyileşmesi üzerine etkileri(2001) Şener, Nadir; Akman, Şenol; Göğüş, Abdullah; Bilgiç, BilgeAmaç: Kalsiyum sülfat dihidrat (KSD) geçen yüzyıldan beri kemik defektlerinin tamirinde osteokonduktif özelliği nedeniyle başarı ile kullanılan bir biyomalzemedir. Osteokonduktif ajanların kırık kaynamasında da faydalı olabileceği bilinmektedir. Çalışmamızda, KSD’nin kırık iyileşmesi üzerine etkilerini araştırdık. Çalışma planı: Çalışmada 44 adet Wistar cinsi erkek sıçan (ort. ağırlık 255 gr; yaş aralığı 4-6 ay) kullanıldı. Deneye katılan sıçanlar rastgele iki eşit gruba ayrıldı. Kontrol grubunda, sağ tibia diafizlerinde kırık oluşturulan sıçanlara sadece diz üstü sirküler alçı ile yarı-rijit fiksasyon; diğer grupta ise, sağ tibia diafizlerinde kırık oluşturulup kırık hematomuna KSD enjekte edildikten sonra diz üstü sirküler alçı uygulandı. Dört ve sekizinci haftalarda deneklerin yaşamları sonlandırıldı. Histolojik değerlendirme Huo ve ark.nın önerdiği sistemle, radyolojik değerlendirme Lane ve Sandhu’nun skorlama sistemi ile yapıldı. Sonuçlar: Radyolojik ve histolojik skorlama sistemlerinin sonucunda dördüncü ve sekizinci haftalarda kontrol grubunda kallus gelişiminin KSD grubuna göre anlamlı derecede daha iyi olduğu gözlendi. Bu bulgular elle muayene bulguları ile de desteklendi. Dördüncü haftada KSD grubunun kontrol grubundan belirgin farkı KSD adacıklarının çevresinde yabancı cisim reaksiyonlarının oluşmasıydı. Çıkarımlar: Çalışmamızda, kalsiyum sülfat dihidratın osteokonduktif özelliği ile kırık iyileşmesini hızlandırmadığı, aksine yavaşlattığı görüldü. Bu etkisi, bazı çalışmalarda dikkat çekilen yabancı cisim reaksiyonu oluşturmasına bağlanabilir.Article Citation Count: 1Hücresel sinir ağları için gerilim kaynaklı hücre modelleri(AVES YAYINCILIK, 2001) Tander, Baran; Ün, MahmutBu makalede, bağımsız ve bağımlı gerilim kaynağı tabanlı yeni bir Hücresel Sinir Ağı hücre devresi önerilmiştir. Bu modelde akım kaynaklı Chua ve Yang ‘ın klasik hücre devresinin aksine hücreler için denge noktaları dinamik birimdeki Rx ve Cx’ den bağımsızdırlar. Tam bir hücre devresi tasarlanıp kararlı ve kararsız durumlar için benzetimleri yapılmıstır. Önerilen modelin avantaj ve dezavantajları sonuçlar bölümünde tartışılmıştır.Other Citation Count: 0Establishment of reference intervals of laboratory tests using hospital patient data(Marmara Üniversitesi Yayınevi, 2002) Toprakçı, Mustafa; Emerk, KayaObjective: In this study, hospital patient data was used to derive reference intervals for selected clinical laboratory tests. Methods: Data were obtained indirectly using our hospital database including both sexes. No selection criteria have been applied. The data has been partitioned into only three age groups as, 3-20, 21-60 and 61 to older in order to prevent age related grouping in the distribution. The distributions have been checked by normality analysis using Kolmogorov-Smirnov test. Nonparametric percentile estimate method was used to obtain reference intervals in the age groups of 21-60 and 61 to older. In age group 3- 20, the number of data were below 120 in most tests so, GraphROC for Windows, a statistical package which performs a robust modified nonparametric method, was used to find reference intervals. Results: Most of the test data did not show Gaussian distribution form and parametric analysis of these data has failed. Instead, nonparametric analysis has succeeded in establishing the intervals in three age groups. Conclusion: The results resembled the characteristics of our hospital patient population. Especially, protein and lipid parameters showed clear differences in our population, compared to the reference values of the manufacturer, which are currently used. This study has been a clear evidence indicating the importance of determination of reference intervals and the analysis of indirectly selected hospital patient data using nonparametric statistical techniques.Other Antibiyotikli kemik çimentosunun 0 ve 15. günlerde mekanik dayanımı: Surgical Simplex P kemik çimentosu ve teikoplanin ile biyomekanik çalışma(Türk Ortopedi ve Travmatoloji Derneği, 2002) Göğüş, Abdullah; Akman, Şenol; Göksan, Bora S.; Bozdağ, ErgünAmaç: Mekanik dayanım açısından 40 gr belirli bir kemik çimentosuna katılabilecek belirli bir antibiyotiğin maksimum dozu "0. gün" ve antibiyotik salınımı sonrası "15. gün" için araştırıldı. Çalışma planı: 40 g Surgical Simplex P kemik çimentosuna 0, 400, 800,1200,1600, 2000, 3200 ve 4000 mg teikoplanin katılarak sekiz deney grubu oluşturuldu. Kompresyon ve dört nokta eğme mekanik dayanım testleri için üçüncü kuşak sement hazırlama ve uygulama koşullarında örnekler elde edildi. Her bir konsantrasyon için "0. gün" ve "15. gün" için 10'ar örnek oluşturuldu. Örneklerin mekanik dayanım testleri ASTM ve ISO standartlarına göre "0. gün" ve 37∘ C su banyosunda antibiyotik salınımı sonrası "15. gün"de yapıldı. Değişik antibiyotik konsantrasyonları 0 mg kontrol grubu ile, ayrıca aynı antibiyotik konsantrasyonlarının 0. gün ve 15. gün mekanik test sonuçları karşılaştırıldı. Sonuçlar: Kompresyon testlerinde "0. gün" grubu içinde anlamlı farklılık bulunmadı; "15. gün" grubunda ise 800 mg'den itibaren anlamlı dayanım azalması saptandı. Her iki grupta tüm konsantrasyonlarda elde edilen mekanik dayanım değerleri ASTM alt limiti olan 70 MPa'nın üzerindeydi. Dört nokta eğme testinde "0. gün" grubunda 1200 mg'den itibaren, "15. gün" grubunda ise 400 mg'den itibaren anlamlı dayanım azalması saptandı. "15. gün" grubundan 4000 mg ISO'nun alt limiti olan 50 MPa'nın altında kalırken, 3200 ve 2000 mg gruplarında 50 MPa'ya çok yakın sonuçlar elde edildi. Çıkarımlar: Deney sonuçları, üçüncü kuşak çimento hazırlama ve uygulama koşullarında, 40 gr Surgical Simplex P kemik çimentosuna güvenle katılabilecek en yüksek teikoplanin dozunun 1600 mg olduğunu gösterdi.Other Citation Count: 0Uykusuzluk süresince ve sonrasında opsonizasyon(AVES YAYINCILIK, 2002) Öztürk, Levent; Sağlam, İbrahim Yaman; Gökhan, NuranBu çalışmada, 48 saat uykusuzluğun, fagositik aktiviteyi belirleyen göstergelerden biri olan opsonizasyon üzerine etkileri araştırıldı. Sağlıklı, genç erişkin 10 erkek gönüllü çalışmaya dahil edildi. Fizik muayene sonrasında, denekler, uyku bozukluğu açısından değerlendirilmek amacıyla bir gece poligrafik uyku kayıdına alındılar. Uyku tetkikini takiben 48 saat süre ile sedanter koşullarda uykusuz bırakılan denekler, yine kayıt altında telafi uykularını uyudular. 0 -24 - 48 ve 72. saatlerde venöz kan örnekleri toplandı. Alınan kan örneklerinde kortizol, IgG ve klasik protokole uygun olarak opsonizasyon değerlendirildi. Sonuçlarımıza göre, 48 saat uykusuzluğun, sağlıklı insanlarda opsonizasyonda anlamlı bir değişikliğe neden olmadığı saptandı.Other Citation Count: 0Simple and accurate cell macromodels for the simulations of Cellular Neural Networks(AVES YAYINCILIK, 2002) Tander, Baran; Ün, MahmutIn this paper, two simple and accurate cell macromodels for PSPICE simulations of Cellular Neural Networks (CNNs) are designed. Firstly, a brief information about CNNs and their benefits are introduced. Then the nonlinear differential equations that characterize the CNNs and the equivalent cell circuit given by Chua and Yang which realizes these equations are presented. With appropriate source transformations, another cell equivalent that employs voltage controlled-voltage sources instead of voltage controlled-current sources is developed. By substituting the dependent sources with their actual circuits for both equivalents, complete systems which are suitable for PSPICE macromodeling are derived. Responses of astable and stable CNNs are analyzed with the proposed macromodels and satisfactory results are observed after the simulations. The benefits and drawbacks of the macromodels are also discussed in the conclusion section.Other Citation Count: 0Yeni Keynesci Yaklaşımda Ücret ve İstihdam(İstanbul Üniversitesi, 2002) Bilgin, Mehmet HüseyinThe purpose of this paper is to explore the new Keynesian approach on wages and employment relationship. According to new Keynesian school, market clearing mechanism does not exist due to rigidities and stickiness. This situation leads involuntary unemployment. In new Keynesian theory, there are three theories to explain wage rigidities and involuntary unemployment. This paper analyzes these theories in detail and discusses the new Keynesian assumptions from the perspective of Turkish labor market.Article Citation Count: 0Subakromiyal sıkışma sendromunda steroid enjeksiyonunun doğru şekilde uygulanması ile omuz ağrısı ve fonksiyonu arasındaki ilişki(Türk Ortopedi ve Travmatoloji Derneği, 2003) Esenyel, Cem Zeki; Esenyel, Meltem; Yeşiltepe, Rıdvan; Ayanoğlu, Semih; Bülbül, Ahmet Murat; Şırvancı, Mustafa; Kara, Ayhan NedimAmaç: Subakromiyal sıkışma sendromlu hastalarda lokal anestetik ve steroid enjeksiyonun doğru şekilde yapılmasının ağrı şiddeti ve omuz fonksiyonlarıyla, ilişkisi araştırıldı. Çalışma planı: Çalışmaya, omuz ağrısı şikayeti iki aydan fazla süren, Subakromiyal sıkışma sendromlu 48 hasta (29 kadın, 19 erkek; ort. yaş 46.5; dağılım 23-58) alındı. Enjeksiyonun istenen bölgeye ulaşıp ulaşmadığını görüntüleyebilmek için steroid ve lokal anestetik karışımına kontrast madde eklendi. Enjeksiyon, subakromiyal bursaya anterolateral bölgeden yapıldı. Enjeksiyondan hemen sonra omuz grafileri ile verilen maddelerin doğru yerde olup olmadığı araştırıldı. Enjeksiyon öncesinde, yarım saat sonra ve iki hafta sonra elde edilen görsel ağrı skalası ve Constant değerleri ve omuz hareketleri karşılaştırıldı. Sonuçlar: Enjeksiyonun 42 hastada (%87.5) subakromiyal bursaya ulaştığı; altı hastada (%12.5) ulaşmadığı saptandı. Enjeksiyondan yarım saat sonraki değerlendirmelerde, her iki hasta grubunda da anlamlı iyileşme kaydedildi (p<0.05). Bununla birlikte iki hafta sonra, enjeksiyonun subakromial bursaya ulaşmadığı hasta grubunun parametrelerinde enjeksiyon öncesi değerlere geri dönüldüğü, diğer grupta ise anlamlı iyileşmenin sürdüğü görüldü. Çıkarımlar: Başarısız enjeksiyon oranının azaltılması için görüntüleme yöntemlerinden daha fazla yararlanılması gerektiğini düşünüyoruz.