TR-Dizin İndeksli Yayınlar Koleksiyonu
Permanent URI for this collectionhttps://gcris.khas.edu.tr/handle/20.500.12469/4467
Browse
Browsing TR-Dizin İndeksli Yayınlar Koleksiyonu by Access Right "info:eu-repo/semantics/openAccess"
Now showing 1 - 20 of 601
- Results Per Page
- Sort Options
Article Citation Count: 01880-1920 Arası İstanbul’daki Tulûat Tiyatrolarında Kantocu Kadınlar(2022) Okuş, DilaKanto 19. yüzyıl İstanbul’unda popülerleşen bir sahne gösterisidir. Biçimsel olarak genellikle bir kadın sanatçının sahnede dans ederek şarkı söylemesi olarak tarif edilir. Kanto halkın büyük bölümünün ilgisini kazanmış ve kanto gösterilerine çıkan kadınlar geniş hayran kitleleri edinmişlerdir. Ancak kanto bazı kesimler tarafından hafif bir gösteri olarak da nitelenmiş, kadınların sahne üzerinde cilveli hareketler icra etmeleri bayağı ve ahlaksızca bulunmuştur. Kanto gösterilerine ve kantoculara yöneltilen eleştiriler, dönemin Osmanlı toplumunu şekillendiren kültürel bağlamdan kaynaklanmaktadır. Bu çalışmada 1880-1920 yılları arasında kadınların tuluat gösterilerinin bir parçası olarak sahneledikleri kanto gösterileri, icra ve kültürel bağlam çerçevesinde incelenecektir. Çalışmada kanto sanatının önde gelen isimlerinden Peruz Terzekyan, Şamram Kelleciyan, Küçük Virjin ve Amelya Hanım’ın yaşam öykülerine ve çalışmalarına odaklanılacaktır. Bu yaşam öykülerindeki ortaklaşan unsurlardan yararlanarak, kanto sanatçılarının kadın kimliklerinin kanto icrasına ve kantonun seyirciler tarafından alımlanmasına etkileri ortaya konacaktır.Article 19. Yüzyıl Yunan Harfli Türkçe (karamanlıca) Gazete ve Süreli Yayınlarda Dil Tartışmaları(2019) Şişmanoğlu, Şehnaz19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren din dışı yayıncılığın yaygınlaşmayabaşladığı Yunan harfli Türkçede (Karamanlıca), özellikle gazete ve süreliyayınlarda; editöryel açıklamalar, okur mektupları, tefrika mukaddimeleri gibiyazılarda dil meselesinin gündemde olduğu görülmektedir. Bu meseleninçoğunlukla dilde sadeleşme meselesi, Türkçenin Anadolulu Ortodokslara örgünolarak öğretilmesi, lisan-ı Osmanî’nin devlet kademelerinde yer bulmak üzeregerekliliği, kimi zaman lisan-ı millî ya da lisan-ı maderî olarak tanımlananYunancanın Anadolululara kazandırılması gibi başlıklar etrafında tartışıldığısöylenebilir. Bu makalede bütün bu meselelerin söz konusu yayınlarda nasıl elealındığı üzerinde durulacak ve bu meselelerin Anadolulu Ortodoksların kendikimlik tanımlarıyla nasıl ilişkili olduğu tartışılacaktır.Article Citation Count: 1"19. Yüzyıl Yunan Harfli Türkçe (karamanlıca) Gazete ve Süreli Yayınlarda Dil Tartışmaları"(Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2019) Şişmanoğlu Şimşek, Şehnaz19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren din dışı yayıncılığın yaygınlaşmaya başladığı Yunan harfli Türkçede (Karamanlıca), özellikle gazete ve süreli yayınlarda; editöryel açıklamalar, okur mektupları, tefrika mukaddimeleri gibi yazılarda dil meselesinin gündemde olduğu görülmektedir. Bu meselenin çoğunlukla dilde sadeleşme meselesi, Türkçenin Anadolulu Ortodokslara örgün olarak öğretilmesi, lisan-ı Osmanî’nin devlet kademelerinde yer bulmak üzere gerekliliği, kimi zaman lisan-ı millî ya da lisan-ı maderî olarak tanımlanan Yunancanın Anadolululara kazandırılması gibi başlıklar etrafında tartışıldığı söylenebilir. Bu makalede bütün bu meselelerin söz konusu yayınlarda nasıl ele alındığı üzerinde durulacak ve bu meselelerin Anadolulu Ortodoksların kendi kimlik tanımlarıyla nasıl ilişkili olduğu tartışılacaktır.Article Citation Count: 12-pirazolin Yapısındaki Yeni Bir Bileşiğin Sentezi, Moleküler Modellemesi ve Monoaminoksidaz İnhibitörü Etkisinin Araştırılması(2018) Evranos-aksöz, Begüm; Uçar, Gülberk; Yelekçi, KemalAmaç: Nöromediatörlerin yıkımından sorumlu olanmonoamin oksidaz (MAO) enziminin izoformlarının(MAO-A ve -B) birçok hastalık ile yakından ilişkili olduğu;MAO inhibitörlerinin depresyon, Parkinson ve Alzheimerhastalığı gibi hastalıkların tedavisinde kullanıldığıbilinmektedir. Grubumuzca daha etkin, tersinir ve az yanetkili yeni bir MAO inhibitörü (SH2U bileşiği) sentezlenmişve bu bileşiğin insan MAO enzimini (hMAO) inhibe etmeyeteneği incelenmiştir. Ayrıca bu yeni bileşiğin hMAO ileetkileşimi, moleküler modelleme çalışmaları ile detaylıbir şekilde araştırılmıştır. Sentezlenen yeni bileşiğinhMAO’yu kuvvetli bir şekilde yarışmalı ve tersinir olarakinhibe ettiği bulunmuştur. Söz konusu bileşiğin Parkinsonve Alzheimer hastalıklarının tedavisinde ümit verici birilaç etken maddesi olabileceği düşünülmektedir.Yöntem: 3’,5’-Dikloro-2’-hidroksi asetofenonile p-tolualdehit’in metanol içinde KOH varlığındareaksiyona girmesiyle 1-(3,5-dikloro-2-hidroksifenil)-3-p-tolil prop-2-en-1-on (3’,5’-Dikloro-2’-hidroksi-4-metil şalkon) bileşiği sentez edilmiştir. Daha sonraelde edilen bu bileşiğin etanol içerisinde geri çevirensoğutucu altında izonikotinik asit hidrazit ile muameleedilmesiyle [3-(3,5-dikloro-2-hidroksifenil)-5-p-tolil-4,5-dihidropirazol-1-il] (piridin-4-il) metanon bileşiği sentezedilmiştir. Yapısı doğrulanan bu bileşiğin hMAO enzimi ileetkileşimi, ticari tayin kiti kullanılarak fluorometrik biryöntemle incelenmiştir. Ayrıca, söz konusu yeni bileşikile hMAO arasındaki etkileşimler, moleküler modellemeçalışmaları ile aydınlatılmıştır.Bulgular: Sentezlenen bileşiğin yapısı, IR, Mass,1H-NMR ve elemental analiz yöntemleri kullanılarakdoğrulanmıştır. Yapısı doğrulanan bu bileşiğin etkin,seçici, tersinir, toksik olmayan bir hMAO-B inhibitörüolduğu ve inhibisyonun yarışmalı olduğu görülmüştür.Moleküler yerleştirme programı kullanılarak bileşiğinhMAO-B enziminin aktif bölgesinde hangi amino asit yanzincirleri ile ne tür girişimleri yaptığı belirlenmiştir.Sonuç: Yeni sentezlenen SH2U bileşiği, hMAO-Benzimini kuvvetle, seçici, yarışmalı ve tersinir olarakinhibe etmiştir. Sentezlediğimiz bileşik, bilinen seçiciama tersinmez MAO-B inhibitörü olan selejilin’den dahaetkin ve seçici, tersinir olarak hMAO-B enzimini inhibeetmiştir ve Parkinson ile Alzheimer hastalığı tedavisindekullanılabilecek bir ilaç etken maddesi olarak ümitvadetmektedir.Article Citation Count: 0"2-pirazolin Yapısındaki Yeni Bir Bileşiğin Sentezi, Moleküler Modellemesi ve Monoaminoksidaz İnhibitörü Etkisinin Araştırılması"(Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, 2018) Aksöz Evranos, Begüm; Uçar, Gülberk; Yelekçi, KemalAmaç: Nöromediatörlerin yıkımından sorumlu olan monoamin oksidaz (MAO) enziminin izoformlarının (MAO-A ve -B) birçok hastalık ile yakından ilişkili olduğu; MAO inhibitörlerinin depresyon, Parkinson ve Alzheimer hastalığı gibi hastalıkların tedavisinde kullanıldığı bilinmektedir. Grubumuzca daha etkin, tersinir ve az yan etkili yeni bir MAO inhibitörü (SH2U bileşiği) sentezlenmiş ve bu bileşiğin insan MAO enzimini (hMAO) inhibe etme yeteneği incelenmiştir. Ayrıca bu yeni bileşiğin hMAO ile etkileşimi, moleküler modelleme çalışmaları ile detaylı bir şekilde araştırılmıştır. Sentezlenen yeni bileşiğin hMAO’yu kuvvetli bir şekilde yarışmalı ve tersinir olarak inhibe ettiği bulunmuştur. Söz konusu bileşiğin Parkinson ve Alzheimer hastalıklarının tedavisinde ümit verici bir ilaç etken maddesi olabileceği düşünülmektedir. Yöntem: 3’,5’-Dikloro-2’-hidroksi asetofenon ile p-tolualdehit’in metanol içinde KOH varlığında reaksiyona girmesiyle 1-(3,5-dikloro-2-hidroksifenil)- 3-p-tolil prop-2-en-1-on (3’,5’-Dikloro-2’-hidroksi-4- metil şalkon) bileşiği sentez edilmiştir. Daha sonra elde edilen bu bileşiğin etanol içerisinde geri çeviren soğutucu altında izonikotinik asit hidrazit ile muamele edilmesiyle [3-(3,5-dikloro-2-hidroksifenil)-5-p-tolil-4,5- dihidropirazol-1-il] (piridin-4-il) metanon bileşiği sentez edilmiştir. Yapısı doğrulanan bu bileşiğin hMAO enzimi ile etkileşimi, ticari tayin kiti kullanılarak fluorometrik bir yöntemle incelenmiştir. Ayrıca, söz konusu yeni bileşik ile hMAO arasındaki etkileşimler, moleküler modelleme çalışmaları ile aydınlatılmıştır. Bulgular: Sentezlenen bileşiğin yapısı, IR, Mass, 1H-NMR ve elemental analiz yöntemleri kullanılarak doğrulanmıştır. Yapısı doğrulanan bu bileşiğin etkin, seçici, tersinir, toksik olmayan bir hMAO-B inhibitörü olduğu ve inhibisyonun yarışmalı olduğu görülmüştür. Moleküler yerleştirme programı kullanılarak bileşiğin hMAO-B enziminin aktif bölgesinde hangi amino asit yan zincirleri ile ne tür girişimleri yaptığı belirlenmiştir. Sonuç: Yeni sentezlenen SH2U bileşiği, hMAO-B enzimini kuvvetle, seçici, yarışmalı ve tersinir olarak inhibe etmiştir. Sentezlediğimiz bileşik, bilinen seçici ama tersinmez MAO-B inhibitörü olan selejilin’den daha etkin ve seçici, tersinir olarak hMAO-B enzimini inhibe etmiştir ve Parkinson ile Alzheimer hastalığı tedavisinde kullanılabilecek bir ilaç etken maddesi olarak ümit vadetmektedir.Article Citation Count: 02000’li Yıllarda Yapısal Dönüşüm ve Emeğin Durumu(DİSK Birleşik Metal-İş, 2019) Orhangazi, ÖzgürTürkiye ekonomisi 2000’li yıllarda büyük bir yapısal dönüşüm yaşamış ve tarımın milli gelir ve istihdam içerisindeki payı hızlı bir biçimde düşmüştür. Bu süreçte proleterleşme artmış ve Türkiye giderek daha fazla bir ‘ücretliler toplumu’ haline gelmiştir. Ne var ki ekonominin ve özellikle sanayi sektörünün istihdam yaratma kapasitesi görece düşük kalmıştır. Bunun sonucu yüksek işsizlik oranları ve düşük işgücüne katılma oranları olarak karşımıza çıkmaktadır. Dış sermaye girişlerine bağımlı, borç artışına dayanan, inşaat odaklı bir büyüme modelinin hakim olduğu ve uygun istihdam ve sanayi politikalarının geliştiril(e)mediği bu dönemde istihdam ağırlıklı olarak üretkenliği düşük hizmetler sektöründe yoğunlaşmıştır. İşgücü piyasalarının temel özellikleri olarak işsizlik oranlarının yüksek olması, yedek işgücü ordusunun genişliği ile sendikalaşma ve toplu iş sözleşmesi oranlarının oldukça düşük olması öne çıkmıştır. Aynı zamanda işgücü piyasaları giderek güvencesizleştirilerek taşeronlaşma ve esnek istihdam biçimleri yaygınlaştırılmaya çalışmıştır. Bu dönemde yine de reel ücretlerde belirli bir yükselme gözlemlense de bu, verimlik artışının ve dolayısıyla GSYH artışının gerisinde kalmıştır.Article Citation Count: 02009 A (h1n1) ve Covıd-19 Pandemilerinde Nüfus Yoğunluğunun ve Temas Oranının Rolü(2024) Dobıe, Ayşe Peker; Ahmetolan, Semra; Bilge, Ayşe Hümeyra; Demirci, Ali; Kaya, Burak ErkanSağlıklı-Virus bulaşmış-Bulaşıcılığı olmayan (SIR) salgın modelinin başlıca özellikleri, temel üreme sayısı olarak bilinen 𝑅0 parametresi tarafından belirlenir. Bu çalışmada, çeşitli Avrupa ülkeleri ve İstanbul'daki 2009 A(H1N1) pandemisi ile Almanya'nın federal eyaletlerindeki Covid-19 pandemisi olmak üzere iki farklı salgın için, 𝑅0'ın temas oranlarına olan bağımlılığı araştırılmıştır. 2009 A(H1N1) pandemisine ait veriler, Hollanda da dahil olmak üzere yedi Avrupa ülkesi ve İstanbul için ele alınmış olup, bu ülkeler için temel üreme sayısının nüfus yoğunluğuna orantılı olduğu gösterilmiştir. Yüksek nüfus yoğunluklarına sahip olmaları nedeniyle Hollanda ve İstanbul’a ait 𝑅0 değerlerinin, literatürde kabul edilen aralıkların oldukça dışında kaldığı gözlemlenmiştir. Covid-19 pandemisi için 2020 yılının Şubat ve Haziran ayları arasındaki döneme ait Almanya federal eyaletlerinin verileri kullanılarak, toplumdaki heterojenliklerin nüfus yoğunluğunun etkilerini domine ettiği gösterilmiştir. Bu durum, sokağa çıkma yasağı ve seyahat kısıtlamaları gibi uygulamaların ev içi dinamiklerinin rolünü arttırması olasılığı ile açıklanmıştır.Article Citation Count: 02015 PARİS İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ KONFERANSI ÇERÇEVESİNDE NÜKLEER ENERJİ: BİR ÇÖZÜM MÜ, YOKSA BİR SORUN MU?(Rasim Özgür Dönmez, 2017) Keçeci, F. Orçunİklim değişikliği sadece gelişmekte olan ülkeler için değil aynı zamanda gelişmiş sanayi toplumları için de küresel bir sorundur. Karbondioksit (CO2) yayarak daha fazla fosil yakıt tüketmek iklim değişikliğine yol açar ve bu sorun insan faaliyetlerinden kaynaklanır. İklim değişikliğinin bir sonucu olarak küresel ısınma tüm insanlığı ve ekolojik dengeyi tehdit etmektedir. Devletler arasındaki farklılık ve sorunlara rağmen; dünya ülkeleri son zamanlarda iklim değişikliğiyle uluslararası arenada mücadele etmektedir. Özellikle iklim değişikliğine yönelik riskleri azaltmak amacıyla Kasım 2015’te gerçekleştirilen Paris İklim Değişikliği Konferansı’ndaki en önemli meselelerden birisi nükleer enerjidir. Bu bağlamda, bu makale nükleer enerjinin iklim değişikliğine katkı sağlayıp sağlamayacağını incelemektedir.Article Citation Count: 03d Self-Assemble Formation of Molybdenum Disulfide $(mos_2 )-Doped$ Polyacrylamide (paam) Composite Hydrogels(2022) Durmaz, Sümeyye; Yıldız, Ekrem; Uysal, Bengü Özuğur; Pekcan, ÖnderPolyacrylamide (PAAm), a renowned member of the hydrogel class, has many uses throughout a wide range of industrial processes, including water absorbed diapers, contact lenses, wastewater treatment, biomedical applications such as drug delivery vehicles and tissue engineering because of its physical stability, durability, flexibility easier shaping, and so on. PAAm also provides new functionalities after the incorporation of inorganic structures such as molybdenum disulfide $(MoS_2 )$. During the copolymerization process, the transmittance of all samples reduced significantly after a particular time, referred to as the gel point. Microgels form a tree above the gel point as projected by Flory-Stockmayer classical theory. Because of microgels positioned at the junction points of the Cayley tree, the addition of $MoS_2$ results in strong intramolecular crosslinking and looser composites. Moreover, fractal geometry provides a quantitative measure of randomness and thus permits characterization of random systems such as polymers. Fractal dimension of these polymer composites is calculated from power-law-dependent scattered intensity. It was also confirmed that a hydrogel rapidly formed within a few seconds, indicating a 3D network formation inside the gel. These materials may have a great potential for application in wearable and implantable electronics due to this highly desired 3D self-assemble feature.Article Citation Count: 23D self-assemble formation of molybdenum disulfide (MoS2)-doped polyacrylamide (PAAm) composite hydrogels(Tubitak Scientific & Technological Research Council Turkey, 2022) Durmaz, Sumeyye; Yildiz, Ekrem; Uysal, Bengu Ozugur; Pekcan, OnderPolyacrylamide (PAAm), a renowned member of the hydrogel class, has many uses throughout a wide range of industrial processes, including water absorbed diapers, contact lenses, wastewater treatment, biomedical applications such as drug delivery vehicles and tissue engineering because of its physical stability, durability, flexibility easier shaping, and so on. PAAm also provides new functionalities after the incorporation of inorganic structures such as molybdenum disulfide (MoS2). During the copolymerization process, the transmittance of all samples reduced significantly after a particular time, referred to as the gel point. Microgels form a tree above the gel point as projected by Flory-Stockmayer classical theory. Because of microgels positioned at the junction points of the Cayley tree, the addition of MoS2 results in strong intramolecular crosslinking and looser composites. Moreover, fractal geometry provides a quantitative measure of randomness and thus permits characterization of random systems such as polymers. Fractal dimension of these polymer composites is calculated from power-law-dependent scattered intensity. It was also confirmed that a hydrogel rapidly formed within a few seconds, indicating a 3D network formation inside the gel. These materials may have a great potential for application in wearable and implantable electronics due to this highly desired 3D self-assemble feature.Article Citation Count: 05 Aralık 1857 Tarihli Osmanlı Devleti-rusya Sınır Anlaşması(Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu, 2009) Apaydın, BahadırUluslararası hukukun çok eski zamanlardan beri süregelen sorunlarının başında devletlerarası sınırların belirlenmesi, korunması ve sınır ihlali meseleleri gelir. Sınırlar ve sınır ilişkileri dediğimizde ise hemen iki kavramı ele almak icab eder; devlet ve egemenlik. Halbuki sınırlar mutlak coğrafi bir gerçeklikten ziyade, siyasal egemenliğin hukuksal izdüşümleridir. Sınırların belirlenmesinde geçmişten günümüze çeşitli yöntemler ve araçlar kullanılmıştır. Özellikle ulus devletler çağında, yani 19. yüzyılda imparatorlukların dağılması ve 20. yüzyılda sömürgelerin bağımsızlıklarını kazanmasından sonra sınır problemlerinin giderek daha yoğunlaştığı bir dönem yaşanmıştır. Bu sorunlar uluslararası hukuku daha etkin bir konuma taşımış ve bir takım uluslararası sözleşmeler ve kriterler ortaya çıkmıştır. Çalışmamızda çevirisini sunduğumuz 1857 tarihli Osmanlı-Rus sınır anlaşması döneminin ve sonrasının en ileri uygulamalarından birine örnek teşkil etmektedir. Bugün bile sınırlara ilişkin birçok husus ya hiç çözülemiyor ya da henüz bir statüye kavuşturulmayı bekliyorken 1857 tarihli sınır anlaşmasında kullanılan yöntem ve araçlar bize sınır tespitine ilişkin uygulamalar bakımından tarihsel veriler sağmaktadır.Article Citation Count: 050. Complete acquisition in the heritage language: Evidence from indefiniteness in Turkish(2023) Yılmaz, Gülsen; Sauermann, AntjeThis study investigates whether adult Turkish heritage speakers are able to refer to entities in discourse as required by semantic contexts. The focus is on the contrasting properties of Turkish (L1) and German (L2) with respect to semantics of indefiniteness, i.e., specificity and partitivity. Turkish morphologically distinguishes between specific/nonspecific and partitive/nonpartitive contexts on the indefinite direct object while German does not. We hypothesized that the Turkish heritage speakers would overgeneralize the unmarked form (bir noun) since this is the default form used in German regardless of the context and also acceptable in all contexts in Turkish. We further hypothesized that, if they ever opt for the case marked form (bir noun+acc), they would also do so incorrectly in nonpartitive and nonspecific contexts. Turkish heritage speakers living in Germany (n= 35) could dissociate semantic contexts and made similar preferences to those of monolingual native speakers of Turkish (n= 30). Our findings suggest that native language (L1) can develop despite early onset of the L2 and be maintained on a par with monolingual norms despite the presence of competing structures in the L2. We will discuss how insights from heritage language development can contribute to discussions about the bilingual’s ability in L1; and limits and possibilities of bilingualism.Article Citation Count: 05237 Sayılı Türk Ceza Kanunu Kapsamında Parada Sahtecilik Suçu (tck M.197)(2021) Altunkaş, Aysun5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 197. maddesinde düzenlenen parada sahtecilik suçu, belgede sahtecilik suçları ile birlikte, kamu güvenine karşı suçlardan uygulamada en çok karşılaşılanlarından birini oluşturmaktadır. Maddede parada sahtecilik başlığı altında üç ayrı suça yer verildiği görülmektedir. Çalışma kapsamında parada sahtecilik suçu, bütün unsurlarıyla ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmeye ve maddenin özellikle görüş ayrılıklarına yol açan tartışmalı hususları aksettirilmeye çalışılmıştır. Uygulamanın konuya yaklaşımını yansıtmak amacıyla mümkün olduğunca fazla sayıda Yargıtay kararına da çalışma içerisinde yer verilmiştir.review-article.listelement.badge Citation Count: 05271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu Kapsamında İfade Alma ve Sorgu(2020) Altunkaş, AysunŞüpheli veya sanık, çoğu zaman olay hakkında bilgi sahibi olan tek kişi olduğundan, onun olaya ilişkin açıklamaları ceza yargılamasında maddi gerçeğin ortaya çıkartılması bakımından çok önemli bir role sahiptir. Ceza yargılamasında şüpheli veya sanığın beyanının elde edildiği işlemler olan ifade alma ve sorgu sırasında, bu işlemleri gerçekleştiren yetkililer olay hakkında bilgi sahibi olurlarken, şüpheli veya sanık da susma, lehine olan delilleri ileri sürme gibi haklar aracılığıyla kendisini savunma imkanına kavuşmaktadır. Bununla birlikte ceza yargılamasının bütününde olduğu gibi, ifade alma ve sorgu işlemleri sırasında da, şüpheli veya sanığın beyanının her ne pahasına olursa olsun elde edilmesi kabul edilmemekte; bu beyanın serbest iradenin ürünü olması aranmaktadır. Bu doğrultuda, ifade ve sorgunun tarzı, CMK’nın 147. maddesinde sıkı şekil şartlarına bağlanırken; CMK’nın 148. maddesinde getirilen düzenleme ile de şüpheli veya sanığın irade özgürlüğünü engelleyici yöntemlerin ifade ve sorgu sırasında kullanılması yasaklanarak, bu usullerle elde edilen ifadelerin rıza ile olsa da delil olarak değerlendirilmesi yasaklanmaktadır. Dolayısıyla bu çalışma kapsamında öncelikle konuyla bağlantılı kavramlar hakkında açıklamada bulunulacak, ardından ifade ve sorgunun tarzı, ifade ve sorgu sırasında tutulan tutanakların ceza yargılamasındaki delil değeri, ifade alma ve sorguda yasak usuller ve bu usullere başvurulmasının sonuçları hakkında bilgi verilecektir.Article Citation Count: 05403 Sayılı Kanun Çerçevesinde Terekedeki Tarım Arazilerinin Devredilmesi Karşısında Muris Muvazaası(Istanbul Univ, 2020) Senol, A. Nilay; Kazmacı, Özge UzunThe Law on Protection of Soil and Land Use, numbered 5403, aims to protect the unity of agricultural lands, and to prevent the division of the soil with inheritance. This law stipulates first, the possibility regarding the giving over of the agricultural land in succession to one or more heirs, to a family partnership, to a limited liability company or to a third person with the consensus of the heirs and second, in case of disagreement, the judge shall decide whether to leave the agricultural land to a competent heir or to sell the land. Furthermore, according to this law, the competent heir to whom the agricultural land will be left can be determined by means of testamentary disposition. It is possible and also valid within the legal constraints that the testator can also transfer the agricultural land to one of the heirs while he is alive. It is arguable whether this transaction can be considered as the testator’s simulation or not, if this transaction has also been made with a simulated transaction. Some principles are set out by the Supreme Court in terms of the simulation of the testator, and although these principles and decisions are criticized by the doctrine, such cases are held by these principles. The purpose and the regulations of the Law numbered 5403 shall be taken into consideration in determining testator’s simulationResearch Project Citation Count: 05g ve Ötesi Hücresel Ağlarda Makineler Arası Haberleşme için Radyo Kaynak Ayırma(2022) Aldemir, Sümeyra; Bayman, İrem Özgür; Erküçük, Serhat; Çağan, Yağız Can; Demirci, Senanur; Şadi, YalçınBu proje çerçevesinde, 5G ve ötesi hücresel sistemlerde önceki nesil hücresel sistemlerin aksine makineler arası haberleşmenin birincil olarak desteklenmesi hedefiyle spektral verimliliği yüksek radyo kaynak ayırma çözümleri üzerinde çalışılmıştır. İlk olarak, sabit nümerolojinin kullanıldığı fiziksel katman yapısı dikkate alınarak bant genişliği minimizasyonu problemi dikgen ve dikgen olmayan senaryolarda tanımlanmış ve matematiksel olarak formüle edilmiştir. Bu optimizasyon problemleri için polinom zamanlı kaynak ayırma yöntemleri önerilmiş ve bunların performansı simülasyon çalışmalarıyla gösterilmiştir. Daha sonra, 5G ve ötesi ağlar için tanımlanan Yeni Radyo baz alınarak çoklu nümeroloji kullanımını merkeze alan esnek fiziksel katman yapısı ele alınmıştır. Esnek fiziksel katman yapısı için bant-genişliği minimizasyonu problemi iki varyant olarak tanımlanmış ve matematiksel olarak formüle edilmiştir. Bunlar, sırasıyla bölümlenmemiş ve bölümlenmiş bant yapısını kullanan formülasyonlardır. Her iki optimizasyon problemi için optimal nümeroloji seçimi ve bantların maksimum kullanımı aşamalarından oluşan kaynak ayırma algoritmaları önerilmiştir. Bu algoritmaların performansı incelendiğinde, spektral verimliliği dikgen ve AGTI tabanlı algoritmalara göre önemli ölçüde artırdığı gözlemlenmiştir.Article Citation Count: 16361 Sayılı Kanun’un 9/3 Hükmünün Uygulanma(ma)sına İlişkin Yargıtay Kararının Değerlendirilmesi (temel Borç İlişkisinden Doğan Kişisel Def’ilerin Faktoring Şirketine İleri Sürülüp Sürülemeyeceği Sorunu)(Seçkin Yayıncılık, 2017) Uzun Kazmacı, Özge; Hamamcıoğlu, Esra6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu’nun 9/3 hükmü ile Kanun öncesi dönemde tartışmalı olan, kambiyo senetlerinde temel borç ilişkisinden doğan def’ilerin faktoring şirketine karşı ileri sürülüp sürülemeyeceği konusu, TTK hükümleri esas alınarak çözüme kavuşturulmak istenmiştir. Her ne kadar olması gereken hukuk açısından bu çözüm tarzı, faktoring işleminin özellikleri ve faktoring’in temeli olan toptan alacak devri dikkate alındığında tartışmaya açık olsa da, getirilen düzenlemenin lafzı ve gerekçede de ortaya konulan kanun koyucunun amacı dikkate alındığında, hükmün uygulanması sonucunda söz konusu def’ilerin kural olarak faktoring şirketine karşı ileri sürülemeyeceği sonucuna varılmaktadır. Hükmün uygulanmasında aksi yönde sonuca varan inceleme konusu karar bu açıdan eleştiriye açıktır.Article Citation Count: 06750 SAYILI TİCARİ İŞLEMLERDE TAŞINIR REHNİ KANUNU'NA İLİŞKİN BAZI TESPİTLER*(Yeditepe Üniversitesi adına Prof. Sultan Tahmazoğlu Üzeltürk, 2016) Hamamcıoğlu, Esra; Karamanlıoğlu, ArgunÇalışmamızda, 20.10.2016 tarihinde kabul edilen ve 01.01.2017 tarihinde yürürlüğe girecek olan 6750 sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu’nın amacı ve uygulama alanı, rehnin konusu, rehin sözleşmesinin tarafları, rehnin kuruluşu, tarafların hakları ve borçları ile rehnin sona ermesi incelenmiş; konuya ilişkin kısa değerlendirmelere ve tespitlere yer verilmiştir.Article Citation Count: 0Ab Hukuk Düzeni ve Emca’da Anonim Ortaklıklarda Çoğunluğun Kötüye Kullanımının Etkilerinin Azaltılması: İzole ve Halka Kapalı Türk Anonim Ortaklıklarında Azınlığın Korunması İçin Esinlenmek Mümkün Mü?(Istanbul Univ, Fac Law, 2024) Görmez, OnurAB mevzuatında, çoğunluğun kötüye kullanılması hususunu düzenleyen genel bir hüküm bulunmamaktadır. Üye devletlerde ise konuya dair iki ayrı yaklaşım bulunmaktadır. Bunlardan Fransa’da kabul gören çift eşikli yaklaşım olarak adlandırılabilecek ilki hem azınlığın hem de ortaklığın çıkarının zedelenmesini aramaktadır. Almanya ve İskandinav ülkeleri gibi bazı ülkelerde kabul gören tek aşamalı yaklaşım olarak adlandırılabilecek diğer yaklaşımda yalnızca azınlığın çıkarının zedelenmesi yeterli görülmektedir. AB düzenlemeleri de dikkate alınarak akademisyenler tarafından hazırlanan bir model yasa çalışması olan EMCA’da da kendisine yer bulan ikinci yaklaşım azınlık pay sahipleri için daha iyi bir koruma sunmaktadır; özellikle izole ve halka kapalı anonim ortaklıkların azınlık pay sahipleri yönünden. Adalet Divanı’nın Audiolux kararıyla da ortaya konduğu üzere AB Hukuku’nda pay sahipleri yönünden uygulama alanı bulacak genel geçer bir eşit işlem ilkesi söz konusu değildir. EMCA’da olduğuna benzer şekilde TTK m.357’de ise eşit şartlardaki pay sahiplerinin eşit işleme tabi tutulması gerekliliğini öngören hüküm uyarınca, Türk hukukunda da ortaklıkta çoğunluğun kötüye kullanılmasının tartışma konusu olduğu hallerde, kötüye kullanmayı tespit için tek eşikli yaklaşım yeterli olmalıdır. İzole ve halka açık olmayan anonim ortaklıklarda azınlık pay sahiplerinin etkin bir şekilde korunması için uygulanabilecek yöntemler bakımından ise, sınır aşan tür değiştirme, birleşme ve bölünmeler yönünden 2017/1132 sayılı Yönerge seviyesinde de öngörülen azınlığa ortaklıktan çıkma hakkı tanıyan bir düzenlemenin getirilmesi yerinde olacaktır. Haklı nedenle feshi düzenleyen TTK m.531’in değiştirilmesi suretiyle azınlık pay sahiplerine, paylarını satarak ortaklıktan çıkmayı doğrudan mahkemeden talep edebilecekleri bir düzenleme getirilmesi de düşünülmelidir. EMCA Bölüm 11.35 ve Bölüm 11.37’deki pay sahiplerinin paylarını satarak ortaklıktan çıkması ile payların satın alınmasını talep etme veya paylarını satmaya zorlama hususlarında öngörülen hükümlerden TTK için de esinlenilebilir.Article Citation Count: 1Abd’nin Levant Hengamesinde Süreklenen Politikaları(2018) Görmüş, Evrim; Özel, SoliLevant bölgesi, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ABD dış politikasının öncelikli çıkar alanlarından birini oluşturmaktadır. Bu makalenin amacı, ABD’nin, bilhassa da son iki Amerikan yönetiminin, Levant’a yönelik politikalarını açıklığa kavuşturmayı, bölgede ve Amerikan siyasetindeki değişimlerin Washington’un Levant’a yönelik politikasının nasıl yanlı, zaman zaman beceriksiz ve daha da önemlisi tutarsız görünmesine neden olduğunu anlamayı hedeflemektedir. Makale, bir yönetimden diğerine İsrail’in egemenliğinin korunması, dostane rejimlerin desteklenmesi, terörizmle mücadele ve İran’ın kontrol altına alınması gibi konularda ve genel itibariyle bölgeye yönelik yaklaşımdaki değişiklikleri incelemektedir. Suriye’ye yönelik politikadaki tereddütler ve değişimler daha detaylı ele alınmıştır. Nitekim bu konular Amerika’nın Levant’a yönelik politikasının henüz son halini almadığının, daha da ötesinde gelişmeler karşısında ABD’nin nasıl yön değiştirdiğini ve Esad’ı yerinden etme hedefinden uzaklaşarak İran’ı kontrol altına alma ve eğer mümkünse boyun eğdirmeye odaklandığına işaret etmektedir.